Hafta başında açıklanan büyüme verileri aslında tek bir tabloyu değil, uzun süredir derinleşen bir gerçeği yeniden yüzümüze çarptı. Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte %3,7 büyürken, aynı dönemde tarım sektörü %12,7 küçüldü. Üstelik bu daralma yalnızca yıllık bazda değil; çeyreklik bazda da %3,7’lik bir gerilemeyi gösteriyor.
Bir adım geri çekilip baktığımızda tablo daha da netleşiyor:
Bu yılın ilk üç çeyreğinde tarım sektörü sırasıyla %0,7, %5,5 ve %12,7 oranlarında daraldı.
Mevcut koşullar son çeyrekte bir büyüme ihtimalini oldukça zayıflatıyor.
Tarımın yılı negatif büyümeyle kapatması artık olası değil, neredeyse kesin.
Son 10 çeyreğe baktığımızda ise daha çarpıcı bir manzara çıkıyor karşımıza:
👉 Tarım 10 çeyreğin 7’sinde küçülmüş; sadece 3 çeyrekte büyüyebilmiş.
Peki büyüyen ne? Aynı tabloda en hızlı büyüyen sektör %13,9 ile inşaat.
Zaman zaman sorduğumuz o ironik ama gerçek soruya geri dönüyoruz:
“Beton mu yiyeceğiz?”
Bugün Türkiye’de ortalama konut satış fiyatı 5,5–6 milyon TL bandında. Bu rakama ulaşamayan için bırakın evi, artık “betonu yemek” bile zor. Fiyatlar bir neden değil; çöküş sinyalleri veren bir tarımsal yapının sonucu.
Derinleşen Çoklu Krizin İçindeyiz
Kuraklık, zirai don, seller ve son yıllarda artan ekstrem hava olayları elbette büyük bir etken. Türkiye’nin toplam su kaynaklarının %77’si tarımda kullanılıyor ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün son haritalarına göre ülkenin yaklaşık %50’si orta-yüksek şiddette kuraklık riski taşıyor.
Ancak tarımdaki sert küçülmeyi sadece iklim faktörü ile açıklamak büyük resmi ıskalamak olur.
Hayvancılık tarafında:
Kanatlı sektöründe kuş gribi,
Büyükbaşta şap, mavi dil, üç gün hastalığı gibi epidemiler,
Verim kayıplarını tetikleyen yem maliyetleri,
İşletmelerde küçülme ve üretimden kopuşlar,
Finansmana erişimde zorluklar
sektörü kırılgan hâle getirdi.
Resmi veriler açıklanmasa da et–süt verimindeki düşüş hem çiftçinin hem sanayicinin ortak gündemi.
Buna bir de girdi maliyetlerindeki kronik artış eklenince, mevcut işletmelerin büyümesi bırakın imkânsızı, hayatiyetini koruması bile mucizeye dönüşüyor.
Bu küçülme yalnızca çiftçiyi değil; yem, tohum, gübre, tarım makineleri, traktör, lojistik dahil tüm tedarik zincirini vuruyor.
Arz Daralınca Çözüm Ne Oluyor? İthalat. Hem de Artık Rutinleşmiş Bir Refleks Olarak
Son dönemde peş peşe gelen kararlar tabloyu açıkça gösteriyor:
Nohut ithalatında 12 yıldır uygulanan gözetim vergisi kaldırıldı.
Yeşil mercimek ve yulaf ithalatında gümrük vergileri indirildi.
1 milyon ton arpa ve 1 milyon ton mısır için sıfır gümrüklü tarife kontenjanları güncellendi.
Artık ithalat geçici bir çözüm değil, tarımdaki üretim açığını kapatmak için yapısal bir zorunluluk hâline gelmiş gibi.
Hayvancılıkta İthalat Faturası Ağırlaşıyor
Rakamlar çok net:
2023: 1,4 milyar dolar
2024: 1,2 milyar dolar
2024 Ocak–Ekim: 1,4 milyar dolara yakın
Yıl sonu beklentisi: 1,6–1,7 milyar dolar
👉 Son üç yılda toplam fatura 4 milyar doları aştı.
Ve uluslararası raporlar bu eğilimin 2026’ya kadar sürebileceğini söylüyor.
Tarım Küçüldükçe Kısır Döngü Derinleşiyor
Tarım küçülüyor → Üretim azalıyor → İthalat artıyor → Üreticinin motivasyonu düşüyor → Tarım daha da küçülüyor.
Bu döngü kırılmadıkça:
Gıda enflasyonu kontrol altına alınamıyor,
Dış ticaret dengesi bozuluyor,
Üretici her geçen yıl sektörden kopuyor,
Türkiye’nin gıda bağımsızlığı aşınıyor.
Nitekim ilk 10 ayda:
İhracat %1 gerileyerek 22,3 milyar dolar,
İthalat %21,7 artarak 18,5 milyar dolar oldu.
Bu tablo artık kronikleşmiş bir dengesizliğe işaret ediyor.
Et Fiyatı Sabitlenir Ama… Üretim Sabitlenmez
ESK’nın İstanbul PERDER ile yaptığı anlaşma gündemde:
Dana kıyma 485 TL’den satılacak.
Ancak Ulusal Kırmızı Et Konseyi verilerine göre karkas fiyatı 550 TL.
Bu durumda akla gelen tek soru:
Bu fiyat nasıl mümkün oluyor?
Yanıt yine ithalatta:
Polonya, Macaristan, Fransa, İtalya’dan karkas;
Brezilya ve Uruguay’dan canlı hayvan…
Peki yılbaşından sonra?
-
Asgari ücret artışı
-
Gelirlerde genel yükselme
-
Ramazan dönemi
-
Ramazan enflasyonu
Tüm bunlar gıda fiyatlarında yeni bir hareketliliğin kapıda olduğuna işaret ediyor.
Gıda Enflasyonu: Kime Göre Düşüş?
Kasım verilerinde TÜİK gıda enflasyonunda aylık %0,7 düşüş açıkladı.
Yıllık oran %27,4.
Fakat alternatif hesaplamalar:
-
%1,14 artış,
-
%4,98 artış,
-
Daha bilimsel yöntemlerle %1,5 civarı artış olduğunu gösteriyor.
Sorun yalnızca fiyat değil artık:
Güven meselesi.
Bir Tarım Ülkesi İçin Acı Bir Sıralama
Bugün Türkiye:
-
Dünya gıda enflasyonu liginde ilk 10’da,
-
OECD’de birinci,
-
G20’de ikinci sırada.
Bazı ülkelerde yıllık gıda enflasyonu, bizim aylık artışımıza denk geliyor.
Bu tablo geçici değil; artık yapısal bir kırılma.
Bu Mesele Artık Sadece Gıda Değil: Bir Milli Güvenlik Meselesi
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024–2025 Küresel Risk Raporu’nda:
-
Olağanüstü hava olayları,
-
Gıda arzı riskleri,
-
Ekonomik kırılganlıklar
ilk sıralarda yer alıyor.
Ve bu risklerin çoğunu biz bugün yaşıyoruz.
Bu nedenle mesele artık sadece fiyat meselesi değil.
Bu bir gıda meselesi,
bir tarım meselesi,
giderek de bir milli güvenlik meselesi.
Ve soruyu yeniden sormak gerekiyor:
Taşıma suyla tarım ne kadar döner… ve bizi nereye götürür?
Nurten Sırma
Gıda Güvenliği Denetim Uzmanı - Gıda Mühendisi - Eğitmen
If you would like to read this article in English, here it is:
At the beginning of the week, the newly released growth data didn’t just reflect a single snapshot—it brought back to the surface a deeper truth that has been unfolding for a long time. While the Turkish economy grew by 3.7% in the third quarter, the agricultural sector shrank by 12.7%. And this contraction is not only on an annual basis; quarter-on-quarter data also show a 3.7% decline.
When we take a step back, the picture becomes even clearer. In the first three quarters of this year, agriculture contracted by 0.7%, 5.5%, and 12.7% respectively. Under current conditions, the probability of positive growth in the final quarter is extremely low. It is now almost certain that agriculture will end the year in negative territory.
Looking at the past ten quarters reveals an even more striking reality: agriculture shrank in seven of the last ten quarters, managing to grow in only three.
So, what is growing? The fastest-growing sector in the same period was construction, with a rate of 13.9%. And this brings us back to that ironic but painfully real question: “Are we supposed to eat concrete?”
Today, the average housing price in Turkey ranges between 5.5 and 6 million TL. For anyone unable to reach such figures, buying a home is entirely out of reach, and “eating concrete” is no longer even a metaphor—it's impossible. These prices are not the cause of our economic challenges; they are the result of an agricultural structure showing unmistakable signs of collapse.
But explaining the sharp contraction in agriculture solely through climate factors would miss the bigger picture.
On the livestock side, avian influenza, foot-and-mouth disease, bluetongue, three-day sickness, rising feed costs, shrinking farm operations, withdrawal from production, and financing difficulties have all made the sector increasingly fragile. Although no official data have been released, the decline in meat and milk yields is now a concern shared by farmers and processors alike.
When we consider the chronic rise in input costs, it becomes evident that for many businesses, maintaining basic operations—let alone expanding—has become almost a miracle. This contraction affects not only farmers but also the entire supply chain: feed, seeds, fertilizers, agricultural machinery, tractors, and logistics.
Unless this cycle is broken, food inflation cannot be controlled, foreign trade continues to deteriorate, more farmers leave the sector each year, and Türkiye’s food self-sufficiency erodes.
Indeed, in the first ten months of the year, exports fell by 1% to 22.3 billion USD, while imports rose by 21.7% to 18.5 billion USD. This imbalance has become structural.
Once again, the answer lies in imports—carcass meat from Poland, Hungary, France, and Italy; live animals from Brazil and Uruguay.
But what happens after the New Year? Minimum wage increases, general income adjustments, the Ramadan period, and the traditional “Ramadan inflation” all signal renewed upward pressure on food prices.
This is no longer merely a pricing issue. It is a food issue, an agricultural issue, and increasingly a national security issue.
.png)
.png)
.png)