Bugün 22 Mayıs… Takvim yaprağında belki sıradan bir gün ama doğa için anlamı çok büyük: Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu özel gün, yeryüzündeki yaşamın zenginliğini hatırlamak, korumak ve kutlamak için bir çağrı niteliğinde. Ancak artık doğa kutlanmak değil, korunmak istiyor.
2025 Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün teması: “Doğa ile Uyum ve Sürdürülebilir Kalkınma.”
Bu tema, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG’ler) ile Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nin (GBF) birlikte ele alınmasını zorunlu kılıyor. Çünkü doğa ile uyum sağlanmadan sürdürülebilir kalkınma yalnızca bir hayalden ibaret kalır.
Anadolu: Sessiz ve Görkemli Bir Hazine
Türkiye, biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın en özel coğrafyalarından biri. Avrupa’nın tamamında yaklaşık 15 bin bitki türü bulunurken, sadece Türkiye’de bunun dörtte üçü kadarı yaşıyor. Dahası, yaklaşık 4 bin bitki türü sadece Anadolu’ya özgü; yani başka hiçbir yerde bulunmuyor.
Üç büyük bitki gen merkezinin kesiştiği tek ülkeyiz. Kuş göç yollarının en kritik iki rotası bizim coğrafyamızdan geçiyor. Bu da Türkiye’yi sadece bir ülke değil, adeta kıta ölçeğinde bir biyoçeşitlilik merkezi yapıyor.
Ama bu zenginlik, sessiz ve görünmez biçimde kayboluyor.
Biyoçeşitlilik Nedir, Neden Önemlidir?
Biyoçeşitlilik yalnızca ağaçlardan, çiçeklerden, kuşlardan ibaret değil. Toprağın altındaki mikroorganizmalardan okyanuslardaki planktonlara, arılardan gen bankalarındaki tohumlara kadar uzanan devasa bir yaşam ağıdır. Genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği ve ekosistem çeşitliliği olmak üzere üç ana başlıkta incelenir.
Her biri hayatta kalmamız için kritiktir:
Genetik çeşitlilik, hastalıklara ve çevresel streslere karşı direnç sağlar.
Tür çeşitliliği, doğanın dengesini korur.
Ekosistem çeşitliliği, iklimi düzenler, hava ve suyu arıtır, toprağı besler.
Dünya nüfusunun %80’inin diyetinde bitkiler başrol oynar. Yaklaşık 3 milyar insan, hayvansal proteinin %20’sini balıklardan alır. Gelişmekte olan ülkelerde, kırsal kesimdekilerin %80’i sağlık ihtiyaçlarını bitkisel bazlı geleneksel ilaçlarla karşılar. (UNEP)
Gıda Güvenliği ve Biyoçeşitlilik: Ayrılmaz Bir Bağ
Modern tarım sistemleri, doğanın sunduğu çeşitliliğe karşılık monokültür (tek ürün) üretimi tercih ediyor. FAO’ya göre, dünya genelinde tüketilen 6.000 yenilebilir bitki türünden yalnızca 9 tanesi, toplam bitkisel üretimin %66’sını oluşturuyor. Bu dar çeşitlilik, gıda sistemlerini hastalıklar, iklim değişikliği ve zararlılar karşısında savunmasız hale getiriyor.
Tozlayıcılar, yani arılar, kelebekler, böcekler olmasa; dünya çapında tüketilen gıdaların %75’i üretilemezdi. Bu doğal hizmetin yıllık ekonomik değeri 235–577 milyar ABD doları arasında hesaplanıyor. (WHO)
Küresel Gıda Sistemleri Biyoçeşitliliği Nasıl Etkiliyor?
Küresel gıda sistemi, biyoçeşitlilik kaybının başlıca nedeni.
Tarım, dünya genelinde nesli tükenme tehlikesi altındaki 28.000 türün %86’sını tehdit ediyor.
Tarımsal faaliyetler, dünya genelindeki sera gazı emisyonlarının %26’sından sorumlu. (UNEP)
Örnek: Avrupa’nın çikolata sektörü büyük oranda Batı Afrika’dan gelen kakaoya bağlı. Ancak kakao üretimi, ormansızlaşma ve iklim değişikliği nedeniyle risk altında. Bu, sadece Afrika’yı değil Avrupa’nın gıda güvenliğini de etkiliyor. (The Guardian)
🐟 Denizlerden Sofraya: Göz Ardı Edilen Tehlike
Türkiye’de levrek ve çipura üretimi için kullanılan balık unu, Senegal gibi ülkelerde küçük pelajik balıkların aşırı avlanmasına yol açıyor. Bu durum, yerel toplulukların hem gıda güvenliğini tehdit ediyor hem de ekonomik göçü tetikliyor.
Agroekolojik yöntemler, yerli tohumların kullanımı, tarım kimyasallarının azaltılması gibi uygulamalar hem toprağı hem de çeşitliliği korur.
Gıda sektörü, tedarik zincirlerinde biyoçeşitliliği merkeze almalı. Şirketler sadece kâr değil, doğaya katkı ile de ölçülmeli.
Her birey yerel ürünleri tercih ederek, plastik tüketimini azaltarak, doğa dostu temizlik ürünlerini seçerek fark yaratabilir.
Bilim, Politika ve Toplum El Ele Vermeli
TÜBA tarafından düzenlenen Biyoçeşitlilik Çalıştayı, bilim, kamu ve özel sektörü ortak paydada buluşturdu. Ege’nin flora ve fauna zenginliğinden yola çıkarak geliştirilen stratejiler umut verici.
Ancak yalnızca çalıştaylarla değil, politik irade ve kararlı adımlarla ilerlenmeli.
Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi, 2030’a kadar biyoçeşitlilik kaybını durdurmayı ve tersine çevirmeyi hedefliyor. Bu hedefler doğrultusunda 2025’e kadar yıllık 20 milyar dolar, 2030’a kadar ise 30 milyar dolar küresel finansman planlanıyor. (AP News)
Son Söz: Doğa Sustukça, İnsanlık da Susar
Her canlının bir rolü, bir anlamı, bir işlevi var. Biyoçeşitlilik, doğanın dili. O sustuğunda sadece ormanlar değil, sofralarımız da sessiz kalır. Bugün bir kuş eksilirse, yarın bir tohum kaybolur. O tohumun kaybı belki de ekmeğimizi etkiler.
Bu yazı sadece Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’ne ait değil. Her gün doğaya bir adım daha yaklaşmak, geleceğe bir umut daha bırakmak için.Doğanın geleceği, bizim geleceğimizdir.
Nurten Sırma
nurtensirma@gmail.com