Geçtiğimiz ay yaşanan zirai don felaketi, sadece meyve ve sebzelerin değil, ekosistemin görünmeyen kahramanlarının da canını yaktı: Arılar. Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan bu ani soğuklar, henüz açmamış ya da yeni açmış çiçekleri kuruttu, polen ve nektar kaynaklarını sıfırladı. Sonuç? Aç kalan arılar, zayıflayan kovanlar, düşen bal üretimi ve endişeli arıcılar…
Zirai don, Karadeniz’in yüksek yaylalarından İç Anadolu’nun kuzey yamaçlarına kadar pek çok noktada etkili oldu. Ağaçlar çiçek açamadı ya da açan çiçekler döküldü.
İklim değişikliği artık soyut bir kavram değil; doğrudan soframıza yansıyan bir tehdit. Zirai don sadece ürün fiyatlarını değil, doğanın döngüsünü de bozuyor. Balın raflardaki fiyatı kadar, arının çiçekteki sesi de sustuğunda kaybedeceğimiz şeyler var.
Bugün üreticilerin en büyük beklentisi, arıcılığın da tarımsal afet kapsamında değerlendirilmesi. Kayıt dışılığın azaltılması, sahte balla daha etkin mücadele edilmesi, göçebe arıcılara da mazot desteği verilmesi ve meraların artırılması gibi adımlar atılmadan bu sektörün sürdürülebilirliği mümkün görünmüyor.Doğanın bu sessiz felaketi, arıların ilkbaharda toplaması gereken polen ve nektarı da silip süpürdü. Bazı bölgelerde kovan başına bal verimi %40 ila %50 oranında düştü.
Oysa ki çiçeklenme dönemi, arıcılık açısından en kritik zamandır. Çiçek yoksa nektar yok; nektar yoksa bal da yok, hayat da...
Ancak mesele sadece bal üretimi değil. Arılar, doğrudan insan beslenmesini etkileyen ürünlerin %75’ini döllüyor.
Küresel tarımsal üretimin %35’i arılar gibi tozlayıcı canlılara bağlı. Bu nedenle arılardaki her kayıp, sadece bir doğa sorunu değil, aynı zamanda bir gıda güvenliği krizi anlamına geliyor.
Türkiye’de yaklaşık 9 milyon kovan bulunuyor ve yıllık bal üretimi 120 bin ton seviyesinde. Ancak rakamlar aldatıcı olabilir; çünkü kovan sayısı artmasına rağmen verim sürekli düşüyor.
2000’li yıllarda kovan başına 22–25 kilo bal alınırken bugün bu rakam 16–17 kiloya kadar gerilemiş durumda. Bu düşüşte sadece iklim krizine bağlı donlar değil, sahte bal üretimi, tarım ilaçları, yetersiz destekleme politikaları ve arı sağlığını tehdit eden parazitler de etkili.
Sahte bal konusu da başlı başına bir yara. Tüketici analiz yapılmadan sahteyle gerçeği ayırt edemiyor. Böyle olunca raflarda 50–60 liraya satılan, şeker bile olmayan “ballar” gerçeğin yerini alıyor, emeğini helal yolla kazanmaya çalışan arıcılar ayakta kalmakta zorlanıyor.
Donla birlikte ortaya çıkan bir diğer sorun ise, artan girdi maliyetleri. Arıcılık için gerekli ilaçların %90’ı ithal.
Hem pahalı hem de ulaşması zor. Bu yıl birçok arıcı Çukurova’ya veya Ege’ye gitmeyi bile planlamıyor; çünkü arılar yeterince güçlenemedi.
Yurt dışındaki gelişmeler de bu tablonun sadece bize özgü olmadığını gösteriyor.
Örneğin, Amerika’nın en büyük arıcılık eyaletlerinden Teksas’ta 2024’ün ortasından bu yana koloni kaybı %66’ya ulaştı. Nedeni mi? Aşırı sıcaklar, ani soğuklar, kuraklık ve ardından gelen yoğun yağmurlar.
Isı dalgalanmaları çiçeklenme zamanını geciktiriyor ya da bozuyor. Yağmurlar ise çiçeklerin üzerindeki polen ve nektarı yıkayıp götürüyor. Sonuç yine aynı: Arılar aç kalıyor, koloniler zayıflıyor.
Unutmayalım ki, bir çiçek arı olmadan nektarını paylaşamaz, bir tarla tozlayıcısı olmadan verim veremez. Zirai don sadece dalı değil, doğanın kalbini de dondurdu. Ve bu kalp, arıların kanatlarında atıyor.
Nurten Sırma
nurtensirma@gmail.com